
efendim öncelikle ağır ağır gitmeyi hedeflediğimi bilmenizi isterim. olabilecekse hemen her şeyin olup bitmesini istemiyorum, yavaş yavaş gelişsin istiyorum olacak olan şeyler ama sabırsızlığım burda devreye giriyor işte. napayım, sabırsız biriyim azıcık...
efendiler, ben zaman kavramımı kaybettim, hani geçen sefer ki gibi şu zaman bu oldu bu zaman bu oldu demeyi çok isterdim ama mümkün değil. çünkü kafam karışık benim... yalnız bir önceki yazıya baktım da bir haftada neler neler yaşamışım, aklıma gelenlerin hepsi bu hafta olmuş, ne hoş:)
yine bakışmalarla geçen bir haftadan bahsetmek istiyorum sizlere. glaskas rumuzlu kişi yapmaması gereken şeyleri yapsa da her şey güzel gibi, öyle görmek istiyor ya da :) pazartesi günü kremayla birlikte kantinin orada beklerken kendini bilmez zat önlerinden geçer ve yanındaki arkadaşı varken öyle bi bakar ki sormayın. arkadaşıyla muhabbet ederken yine sırıtır ya neyse:))
sonraki gün yine kantinin orda beklerlerken o kişi önlerinden geçmiştir ve bu sefer kararlıdır glaskas. takip edecektir. krema'ya "fotokopide alınacak şeyler var" deyip aşağıya gider. tabii çocuk hemen önünde. neyse sınıfını da öğrenir, içi rahat eder. gerçekten rahat mı eder? hiç sanmam. boş kaldığı bütün vakitlerde aşağıya bakmaya çabalar, milleti o tarafa sürükler. tam bir karmaşa hakimdir yani.
neyse efendim, glaskas yapmaması gereken şeyleri yapar. ya da binevi yapması gereken şeyleri, kim bilebilir ki? cuma günü yine istemeye istemeye ancak kendine de engel olamadığından aşağıya iner, bahane tabii ki fotokopi. sınıfının önünden geçerken içeriye bakar ama göremez, fotokopiye şöyle bir kafasını uzatıp aynı yolu tekrar döner:) yine sınıfın önünden geçerken bakar ve yine göremez, artık umudunu yitirmiştir. kafasını önüne çevirirken yan sınıftan onun çıkışını görür, Allah büyük ya işte yine bakışmışlardır:))
günlerden cuma ya, görme ihtimali yoktur glaskas'a göre. sonuçta ders yok, bişey yok. aşağıda yemekhanede yemek yerken kendine engel olur, gelenleri göremeyeceği bir yere oturur, tek başına yemek yer. yemeği biter, artık kalkma vaktidir. güzelce kalkar, çantasını sırtına geçirir ve etrafı süzer o sırada, kim var kim yok hesabı. neden sonra aynı kafa yapısında biri çarpar gözüne ve çantayla birlikte gözler sabitlenmiş şekilde sandalyeye çöker. anlar ki onlarda kalkıyor, beklemeye koyulur. o sırada birilerini başından defetmeye çalışır, çocuğu asla kaçıramaz! neyse efendim, görür ki kalkıyor, yavaş yavaş o da hazırlanmaya başlar. o kadr yavaş hareket etmektedir ki glaskas, görseniz yürüyor değil de emekliyor sanırsınız.
günlerden cuma, bi sonraki hafta bayram, eve gitme ihtimali var çocuğun. yemekhane sırasında yanyana gelmiş, konuşulmadan olur mu? onca bakışmanın hatrına suratına sırıtıp "afiyet olsun" dedi, oysa o sırada "pardon, biz bi yerden tanışıyor muyuz?" demekle meşgul idi. tabii duyduğunu idrak etmek çok zor geldi glaskas'a, "efendim?" diyebildi yalnızca. "biz bir yerden tanışıyor muyuz?" diye tekrarladı çocuk sorusunu. bunca ısrarla sorulan bir soruya yumuşak bir cevap vermek olmazdı "hayır, tanışmıyoruz." dedi glaskas. çocuksa "her karşılaştığımızda tanışıyormuşuz gibi" dedi, "hayır, tanıştığımızı sanmıyorum, sanmıyorum değil, tanışmıyoruz" dedi glaskas. çok sert bir konuşma olduğunu düşünüp "tanışmıyoruz ama tanışabiliriz" dedi glaskas, sonra bir kaç saniye yanyana yürüdüler. "ben glaskas" dedi glaskas(tabii ki öyle söylemedim:)) "ben de ibrahim" dedi çocuk. eller sıkılı bir halde bi-iki saniye bakıştılar ve neden! sonra glaskas "oldu ozaman, görüşürüz daha sonra" dedi. kalbi deli gibi çarpmıyordu, neden ki? çocukla gülüşüp yollarını ayırdılar.
bu kadar atraksiyonu kaldıramayan glaskas lavoboya gitmek üzere kendini hazırladı. merdivenleri çıktı, sağa döndü ve karşılarında yine onları buldu. güzelce selam verip lavoboya girdi. uzunca süre lavoboda oyalanıp çıktıklarını düşünerekten kapıdan çıktı, az sonra yine onları gördü ama bu sefer çocuğun arkası dönük idi. glaskas kapıdan çıktı, kafasında binbir tilkiyle yoluna devam etti...
şimdiden sonra "ben"cil konuşuyorum. her ne kadar en başında kötü olarak algılasam da onun sözlerini, sonrasında ilk karşılaştığın insana söylenebilecek gayet mantıklı söz imiş gibi geldi. sonra yine değişti düşüncem, öyle olmaması ağır basıyor şuanda. hayır eşcinsel ya da biseksüel değilse neden bakar ki insan? bi olur iki olur, on beşinci sefer de bakmaz dimi?
karamsar bir havadayım şuanda blog, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. yarın pazartesi, okula gelecek mi bilmiyorm. gelecekse bile nasıl davranacağımı bilmiyorum, insanlarla hiç yotkan arkadaş olma taraftarıyım, öyle olmayabilir, beni sevmemiş olabilir ama umarım arkadaş olarak kalabiliriz... tanışmak da arkadaşlık adına atılan ilk adımdır değil mi?
evet ben kuran biriyim, hiçbir şey yaşanmadığı halde gördüğünüz üzere ne çok kuruyorum. şimdi size soruyorum, başınıza böyle bir olay gelse ne diye yorumlardınız, nasıl davranırdınız??