28 Eylül 2009 Pazartesi

bu bir veda yazısı değil ki...

gecenin saat 3buçuğu fakat ben hala ayaktayım blog. sonunda toparlayabildim bavulumu, birazdan da yatacağım. sabah 7.10da kalkış var, düşün halimi.. 8buçukta otobüse bineceğiz, sonrasında da ver elini istanbul...

yurt kaydında da bir şey çıkar blog, ben biliyorum. orda da bir cinslik çıkaracaklar bana ya, hadi hayırlısı! umarım eksik belgem yoktur, çünkü bu sefer veliyi de zorunlu tutmuşlar. öh dedim ama! yurt kaydı için velinin ne alakası var yahu? adamlar alaka kurmuşlar sanırım, sinir oldum. hoş anneme de gün doğdu ya neyse, sonuçta istanbulda gezecek hiç yoktan. farklı bir hava almış olacak:)

yarın oryantasyon var blog, hani ben C kurundayım ya. beni bilgilendireceklermiş. Allah razı olsun, kendileri çok düşüncelidirler bu konuda.. gitmeden garezim var benim, umarım gidince değişir.. üniversiteye kabul edileli daha bir buçuk ay bile olmadı ama son bir ayda yaşadıklarım cidden beni çileden çıkarmaya yetti de arttı bile...

neyse blog, sakinim bugün. öyle olmalıyım hiç değilse... çünkü gidiyorum artık ben, yeni bir hayat beni bekliyor, biliyorum. ancak nasıl olacağını bilmemek canımı sıkıyor ama öğretecekler ipe ipe, başka şansım var mı ki? akşamüstünden beri Ajda Pekkan dinliyorum youtube'den. onu da 2şarkısını döndüre döndüre dinliyorum, neden? kotam doldu. bu ay harbiden yüklüce gelecek ama olsun. ilk defa gidiyorum evden, özlemekten çok sinir olurlar işte fena mı:)

uzatmayacağım blog, gidiyorum artık ben ancak umarım öyle temelli gidenlerden olmam. çünkü her hafta sonu eve gelme şansım var benim, ki bu güzel bir şey:) o yüzden veda etmeyeceğim sana, sadece biraz gecikmeli olarak ulaşacağım ancak ziyanı yok. ben beklerim:)

bu arada yurtta can sıkıntısını yenebilmem için bana kitap önerir misiniz? içerikli kitaplar olsun, sürükleyici olsun, ne bileyim olsun bir şeyler işte ama en önemlisi sizde iz bırakmış olsun. haftaya geldiğimde okurum artık yorumlarınızı, kendinize iyi bakın efendim.:) son olarak yazımı oya başar repliğiyle bitiriyorum:

"beni özleyin anacım, baaaayyyy..." :)) sağlıcakla kalınız...

26 Eylül 2009 Cumartesi

başlıksız.

blog? farkında mısın, her yazım farklı farklı izler taşıyor, hepsi kendi içinde paragraf paragraf ayrılıyor. bunun sebebi bence iç karışıklığım, başka bir sebebi olabilir mi ki? sanmıyorum...

bu sabah feci baş ağrısıyla uyandım blog, saat 12buçukta kalktım, düşün. hazırlık okurken de bu kadar uyuyabilecek miyim? hiç sanmıyorum. onun haricinde gün cidden feci başladı. hazırlık kur sonuçları açıklanmış ve C kurundayım! ben ki proficiency sınavından 40 aldım ancak kolay olan düzey belirleme sınavından 55 alamadım. hayatın bana oynadığı bir oyun, bir tür şaka olarak yorumladım bunu.

hep böyle olmuştur zaten blog, ne zaman geleceğimle ilgili somut planlar kursam ve her şeyi kafamda yerli yerine oturtsam hayat bir güzel silkeler beni. şimdi olan da bundan farklı değil.. benim amacım hiç değilse B kurunda olup hem Üsküdar Musiki Cemiyetine gitmek hem de yarım dönemde hazırlığı bitirip üstten ders almaktı. ancak hangisi olabilecek? hiç birisi...

benim hayatımda hep ters giden bir şeyler olur blog, ben ne kadar kontrolü elime almaya çalışırsam o kadar dağılır hayatım. bu hep böyle olmuştur ama bende de suç var, ne diye bildiğin halde ipleri eline almaya çabalarsın ki?? yok ama yok, akıllanmaz insanoğlu.. hep kontrol bende olsun isterim,yanılırım.

yarın gidecektim ben aslında blog ama ilkokul öğretmenimi henüz göremedim. o da yarın gelecek imiş, öylece kaldı yani. hem sence de saçma değil mi, üniversitenin açıldığı gün yurt kaydının başlaması. peki dersleri 14ünde başlayanlar ne yapacaklar? kimse bunu düşünmüyor işte.. bir de kayıt için veliyi de zorunlu tutmuşlar, Allah'ım kaç yaşındayız biz? saçma saçma uygulamalar işte..

öyle yani blog, evdeki son günlerimi geçirmeye uğraşıyorum. daha henüz bavul hazırlama namına bir şey yapmadıysam da şu andan itibaren başlarım eminim. zaten kaç günüm kaldı ki? gidiyorum artık blog, elveda demeye az kaldı... çok iyi bak kendine.

25 Eylül 2009 Cuma

gideceğim, gidicem, gitçem.

offf, off ki ne off blog. kaç gündür yazamadım, elim bir türlü gitmedi yazmaya çünkü.. nedendir bilinmez, yine sıkıntı bastı bana. her zamanki gibi.

gideceğim artık blog ben, evimden uzaklaşacağım. yuvamdan ayrılıp bambaşka bir insan olacağm ben, istesem de istemesem de değişeceğim. hayat beni zorla değiştirecek, biliyorum. ancak değişime hazırım da sanırım, zaten çok uzun zamandır aynı "ben"de değil miydim ben? yenilerini görmek hoş olacak sanırım, başka ne "ben"ler yaratılabilir acep...

bugün şaşırtıcı bir şey oldu blog, ece aradı. kendisi izmir'den arkadaşım, hiç bi zaman çok samimi olamadık biz, ancak aramızda da farklı durumlar mevcut idi. hissediyordum. tamam kimisinden hoşlanırım ben, kabul ediyorum, ama bu hoşlantının tanımını yapamıyorum. çeken şeyin cinsellik olmadığını bildiğimden de hep geri plana itiyorum, bir şeyler olmama sebebi bu sanırım. evet, öyle olmalı.

ayrıca bugün muhteşem üçlü olarak buluşacaktık blog, dün buluştuk ancak bugün tam veda edecektik birbirimize. öyle kararlaştırmıştık, oyüzden vedalaşamadık bile düzgünce. ve evet, gidiyoruz blog, ayrılıyoruz artık biz. krema gidiyor uzaklara, kendi yolunu çizmeye... şekerse her zaman gidecekmiş gibi bakınıyor etrafına ama yine de hayat mücadelesinden düşmemek için tutunuyor etrafına... ve bendeniz kahveyse(kahve çekirdeğini hatırlayın, hep yakın fotoğrafları ince uzundur.) ne idüğü belirsiz yollara gidiyorum, önümde sanki sis bulutu var da geleceğimi göremiyorum, bugünüyse hiç yaşayamıyorum zaten. Allah yardımcımız olsun...

öyle yani blog, gidişi kavradığım zaman dündü aslında. dün nevresim takımı, yorgan, yastık aldık yurt için. o an anladım ki ben gidiyorum ve sıkıntı bastı işte, nereye gidiyorum, kimlerle kalacağım gibi sorularla boğuşuyorum dünden beri... ancak hiç gitmeyecekmiş gibi de rahatım, daha bavul hazırlama namına bir adım dahi atmadım, elim gitmedi çünkü. bilemiyorum artık neler olacak, "hakkımızda hayırlısı"...

ve bir şey öğrendim blog, merkür 7 eylülden beri geri gidiyormuş ve 29undaysa bitecekmiş. bilmem sen ne düşünürsün astroloji hakkında ama ben hep bir anlam aradığımdan inanırım o tip şeylere.. gezegenlerin dönüşünde de vardır bir keramet derim:) son bir aydaki içime kapanıklığımı düşünüyorum da feci durumdaydım.. anladım ki merkür geri gidiyor ve gördüm ki yakında bitecek. hoş değil mi sence de? :) her şeye rağmen insanın kendini kandırması kolay, ama öylee ama böylee... :))

http://www.yorumcu.com/astroloji/merkur2009.asp adresindeki son paragrafı buraya kopyalayamadım. şöyle bir düşünün bakalım, sizin son bir ayınız nasıl geçti? siz de hep geçmişi sorgulayıp kendinizde hata buldunuz mu? yine, yeni, "yeniden" bir şeyleri gözden geçirdiniz mi?

23 Eylül 2009 Çarşamba

blog?

çok yoruldum bugün blog, istanbul'un altını üstüne getirdik desem yalan olmaz hani. bostancı, taksim, tünel, tekrar taksim, taşkışla, maçka, beşiktaş ve en nihayetinde yeniden kadıköy. sen düşün artık halimi... ayrıca bilmiyorsun, dizim ağrıyor benim. hele de böyle çok yürüdüğüm zamanlarda, ayağımı kımıldatamıyordum az önce. şimdi biraz daha iyiceneyim..:)

peki istanbul'a neden gittim blog? bir kaç işim vardı, sağlık karnesi yenilenecek idi, yurt için belediyeye uğranacak idi ama herhangi birini becerebildim mi? tabii ki hayır blog, olacak iş mi. ben ki kayda gittiğinde "diploma"sını unutan bir bireyim, bu gibi şeyler gayet normal yani! :D onun yerine bokucukcuk'un(evet, böyle hitap ediyoruz birbirimize..) lazım gelen şeylerini aldık, yanımıza da gezmemiz kâr kaldı :)) o da sonuçta ankara'ya gidecek, azcık gezmek hakkımız sanıyorum ki:)

öyle yani blog, bugün keyfim yerinde. beyoğlu çikolatamı da yedim bir güzel. (canın çekmez umarım..) dedim ya, azıcık insan içine çıkmak beni kendime getiriyor fakat bu melankolikten çıkacağım anlamına gelir mi? bittabii hayır, aksine dünkü "cem adrian-yağmur" hala daha dilimde, hoş şimdi "sertab erener-aşk" da ağzıma takılmadı değil. sıra sıra söylerim artık.. ne yapayım, mutlaka bir melodi olacak dilimde, yoksa olmuyor. hayat boşmuş gibime geliyor...

bugün farkettim de blog, ben 5(beş) güne kadar evden uçuup gidiyorum, belki de bir daha hiç bu kadar uzun süre kalmamak üzere. hoş ben istemiyorum şahsen büyüdüğüm şehirde yaşamayı, ama kader bu ya, eminim ömrüm burda geçecektir. büyük konuştum mu genelde başıma gelir de! neyse, ne diyordum? evet, gidiyorum artık blog. hem de gerçekten bilinmezliğe... yurt ayarladım fakat tel numarasına bile anca ulaşabildim, düşün halimi. ismimin olduğunu teyit ettireyim dediğimde de geç kalmışım, mesai süresi dolmuş, yarın aramamı söylediler. ümitsiz vak'ayım ben blog. kadersizim cidden.

yine uzattıkça uzattım sanırım blog, seni sıktıysam affola! şimdi gitme vaktidir, haydi kal sağlıcakla!

22 Eylül 2009 Salı

bir garip ruh hali.

yazamıyorum kaç gündür blog, elimin klavyeye gitmemesini geçtim, bu daha da çok evdeki ruh halinden kaynaklı. bayram vesilesiyle dolup taştı ev, misafirlerden ziyade abimler geldiler eve. ilk gün mutlu oldum fakat ortanca abimle kavga etmemiz bütün bayram havasını aldı götürdü benden. biz öyle az buz kavga etmeyiz, kavga edip de abi-kardeş olarak bir buçuk sene konuşmamışlığımız mevcut, gerçekten. sorun ben de mi? ona pek emin değilim fakat çok kızdığım doğru. yaptığının yanlış olduğunu anlaması için konuşmamak gerekiyorsa hiç çekinmeden devam ettiririm hayatımı.. ancak hatasını anlayıp o adım attı mı bende yelkenler suya iner ama soracak olursunuz belki, sen neden adım atmıyorsun diye. hatalı olan o, hatasını kabul etmeyen o, e ben adım atarsam ekmeğine yağ sürmek, egosunu daha da tatmin etmek olmaz mı bu? işte o sebeple susuyorum, yokmuş gibi davranıyorum. yokmuş gibi...

onun dışında sorumlu hissettiğimden sanırım, annemlerle bütün ziyaretlere gittim sayılır. akraba kavramı önemlidir, mübarek günlerde aranıp hal hatır sorulur, sorulmalıdır.. ancak genç nesil olarak ne kadar yerine getirdiğimiz de muammadır. haksız mıyım? ben de yaptım, aynı mesajı listemdeki herkese yolladım. peki kişilerin ne özelliği kaldı burda? hepsine farklı farklı yazmak varken aynı mesajı yollamak canımı sıktı. neyse bir bayramı daha atlattık, sanki badire atlatıyoruz. kelime seçimlerimi sevmiyorum kimi zaman...

öyle yani blog, kendi kendine konuşmak böyle bir şey işte. aslında takip edenlerden ikisi yakınım olan kişiler, toplamda kaç kişi var peki? 3. komik :) peki dert edindiğim şey ne? problemlerimi onlarla paylaşmadığım halde buraya yazarak zaten paylaşmış olmuyor muyum? blog adresimi biliyorlarsa da söz hakkı doğuyor. siz blog insanları, düşüncelerinizi iletmekten çekinmeyin olur mu? yoksa fazlasıyla içimde bu sıkıntılardan mevcut, paylaşmasam da olur yani.. neden bu haldeyim acaba? bahar dönüşümü deyip işin içinden sıyrılsam mı dersiniz?

20 Eylül 2009 Pazar



bayramların yeri çok başkadır bende, ancak şimdilerde sorguluyorum kendimi. acaba eskiden daha mı coşkuluydum bayram konusunda ya da bana mı öyle geliyor?

eskilerin tadı cidden başka oluyor ama unutmamak lazım ki yarın da bugünümüze böyle bakacağız. :)

hepinize iyi bayramlar!

19 Eylül 2009 Cumartesi

yeni bir hayat mümkün

blog, hayat çok karmaşık geliyor şu sıralar bana. nedendir bilinmez ama hayatla boğuşacak gücüm kalmamış gibime geliyor, halbuki daha kaç yaşındayım ki? 19 bitti ve 20den gün alıyorum günbegün.. şöyle baktığımda çok büyüdüğümü hissediyorum, ne gerek vardı ki bu kadar çabuk büyümeye? güzel değil miydiçocukluk günlerimiz, sorumluluklarımızın pek de olmadığı günler..

blog, bi zaman sonra bloga baktıkça gülücem, eminim buna. çünkü ben bu değilim, ben blogumun adını da melankolika koymazdım, bu ruh halinin içinde öyle çok sık bulunmam. yalnızca dolunay zamanlarına denk geldiğinde azan bir durum kendisi, nedenini hiç çözemedim... ama biliyorum ki geçecek bu ruh halim, yine eski şenşakrak 'ben' olacağım ama ne zaman? o zamanı beklemek ölüm gibi geliyor..

blog,yenibir hayat mümkün biliyor musun? önümdeki fırsatları değerlendirmek mümkün, hayatın elimden akıp gitmesini önlemek mümkün. yeni bir hayata başlamıyormuyum zaten? yeni insanlarla tanışmayacak mıyım? onların davranışlarını irdelemeyecek miyim? bittabii kendime yeni bir kimlik yaratabilirim, eskinin üstüne bir şeyler katarak tabii ama zamanım yok gibime geliyor ve aslında olan küçücük zamanı da yitiriyorum... ancak neden çabalamıyorum ki?

blog, sanırım anladım ben.. az önce melankolihaline girebilmek için candan erçetin-teoman düeti 'kim?'i dinledim ardınaysa pitbulldan 'i know you want me'yi dinledim (evet anında değişebilen birruh haline sahibim.) ve farkettim ki ben geçmişimden kopmak istemiyorum. aslında yenibir hayata zaten hazırım ama geçmişi ardımda bırakacağıma üzülmekteyim. geçen sene üniversiteye gitmeme sebeplerimden biriydi, geçmişinden kopmak istememek. şimdi daha iyi anlıyorum ama..

blog, sanırım çok uzattım ama okumak zor gelen okumasın mümkünse, ben geçmişimden kopmadan da yaşayabileceğimin farkına vardım ve bunu bana farkettirdiğin için sana ne kadar teşekkür etsem az..:) yazının uzunluğundan dolayı artık son veriyorum ve ekliyorum da;

haydi kal sağlıcakla!

17 Eylül 2009 Perşembe

hayat akıp giderken...

ne kadar sıradışı bir başlık diğ mi? ama öyle...

şu sıralar kendimi fazlaca asosyal olarak nitelendirmekteyim, hani öyle arkadaşım olmadığından ya da başka bir şey olduğundan değil ama sanırım problem benimle alakalı. zor iş
yani, o kadar süre sadece facebookla düzeyli bir ilişki yürüttükten sonra insanların arasına karışınca insan garipsiyor. "kim bu, tanıyor muydum? yüzü yabancı değil aslında." falan diyor.. ama sorun ben de yani, ben bunun farkındayım!

bugünlerde kimseyle 2-3 saatten fazla takılamıyorum, asla yapmayacağım şekilde, offluyorum puffluyorum, karşımdaki de sanıyor sebebi o. tamam binebze onda da vardır suç ama bana istediği kadar konu açmaya çalışsa da ben bişekilde konuşmayı tıkamayı beceriyorum, her nasıl yapıyorsam. sonrasında da bekle ki bi muhabbet daha açılsın, yivrenç.

yani anlayacağın blog, kendi başıma yetemiyorum şu aralar ama yanımda da birini istemiyorum. konuşmak için sıkılıyorum, kasılıyorum, felaket oluyor. ha konuşmadan duramıyo muyum? bittabii duruyorum ama ozaman da kendimi sorguluyorum, "kimim ki ben? e susacaksan evde de susabilirdin" diyorum kendi kendime... ahh çok dertliyim blog, çook...

öyle yani blog, hayat akıp giderken ben onu tutamıyorum anlayacağın. akıyoor ve gidiyoor... bense öylece arkasından bakıp güle güle diyorum sanırım, emin bile değilim bir şey diyebildiğimden. umarım yurda başlamadan bir şeyler değişir de, normal halimle zaten ezik olan ben, daha da ezilmem...yoksa işler cidden fena.

16 Eylül 2009 Çarşamba

merhaba...

selam sana blog alemi,
herşeyin fazlaca düşünüldüğü, daha doğrusu fazlaca zaman harcandığı ama herhangi bir sonuca varılamadığı bir blogla karşınızdayım.
aslında güzel bir uygulama olduğunu düşündüğüm blogun bana nasıl bir etki yapacağını henüz kestirememiş olmakla birlikte yazmaya başladım işte efendim.
ilk yazımı uzatmadan bitirerek hepinize hayırlı günler diliyorum...
saolunuz,
varolunuz.