31 Ağustos 2010 Salı

ne yazmalı, nerden başlamalı? başlamalı mı?

şuan öyle bir ruh halindeyim ki sadece ben varım dünyada, ben yaşıyorum ben harcıyorum ben eğleniyorum, hepsi ben'li cümleler.. çok da mutluyum ama, 'biz' denilen kavram yalan bu hayatta, çok ciddiyim..

bu zamana kadar 'ben'den çıkıp 'biz' olmaya çok çalıştım, çoğunda da başarılı oldum.. ama hep sonu hüsran oldu, her kime çok güvenip hayatımın ta içine kadar aldıysam hepsi bulunduğu yeri yerle bir etti, bense 'biz'in yalan olduğunu her seferinde kendime yineledim..

bu sadece sevgililik anlamında değil, yanlış olmasın, zaten bu zamana kadar kime kendimi tam olarak açtım ki? bence kimseye. benim temel taşlarım aile ve arkadaşlık üzerine oturtulmuş, öyle yerleştirmişim zamanında, hiçbir zaman sevgiliye güvenmemişimdir.. ama şu son 20 günde bu temelleri sarsan iki büyük şey yaşadım ki, bu bana 'biz'in yalan olduğunu bir kez daha hatırlattı..

birincisi yanlış anlaşılma sonucu en yakın arkadaşımlarımdan biriyle aramın açılması sonucunda oldu, küçük olmayan ama yine de sadece 'bir' olaydan okadar çok noktaya geldik ki "ne oluyor? ben nerdeyim, burası neresi?" demekten kendimi alamadım.. işte o an anladım, sen bir şeyler devam etsin diye ne kadar alttan almaya çalışırsan çalış, bu hiçbir işe yaramaz. aynen de öyle oldu.. olayın sıcaklığında halledemedik ama sonrasında konuşarak halledebildiğimize inanıyorum, ne kadar halledebildiğimiz muallak ama bakalım, zaman gösterecek.. hallettik, hallettik..

ikincisiyle annemle alakalı. geçen gece eve 2buçukta girdim, 2de telefonlarımı aramaya başlamış bana ulaşamayınca da dellenmiş, eve geldiğimde köpürüyordu. gittiğim yeri biliyor, bilmiyor değil ama ana yüreği işte merak eder der dimi insan, yook öyle değil, bu olay 10 gün önce oldu ve annem hala benle konuşmuyor. sebep? ona yeterince değer vermediğimi anlamış, ne kadar ekmek okadar köfte hesabı bana ona göre davranıyor. saçma değil mi? ama gerçek..

bana küstükten 4gün sonra gidip sordum, anne neyin var diye.. bana az önceki yanıtı verdi, alttan almaya kalktıkça daha da üste çıktı. şimdi küçük demiyorum, haksız da değil benim annem ama bu olay 10gün küs kalınacak kadar büyük de değil hani.. ben de böyle olmaması için gittim konuştum, bir güzel ağzımın payını aldım. sonuç? kocaman bir hiç. en son odadan çıkarken rahatlamamışım sanırım o gün, geri dönüp: "sen o gün beni kaybedeceğinden ya da benim yaralanacağımdan korktun ama şuan beni kaybetmekten farksız değilsin, üstüne üstük beni daha da çok yaralıyorsun!" dedim, verdiği cevap ne oldu biliyor musunuz? "seni kayıp mı ettim yani?" takıldığı tek yer orasıydı, yaralanmam falan hiç umurunda değildi..

nasıl böyle olduk, nasıl olabildik bilmiyorum ama sebep her ne olursa olsun bu bukadar uzatılacak bir şey değil! ve haliyle yaşadığım hüsranı bir de siz düşünün, 10gün içerisinde temelim sarsıldı yahu, dahası ne! küçücük şeylerle insanların bir anda karşısındakini hayatından çıkarabilmesini anlamıyorum, anlayamıyorum.. bu sadece bir olaya bağlı olamaz diyorum ozaman daha da çok sorun çıkıyor karşıma. bilemiyorum..

okuyor musun bu yazdıklarımı bilmiyorum blog ama ben sadece rahatlamak için yazma telaşındayım, ve inan bu yazdıklarım bütün yaz boyunca yaşadığım iç çalkantımın yanında devede kulak kalır. hoş son yaşadıklarım hayatım adına çok daha önemli olsa da yazdan kaşarlı olduğum için çok da etkilenmedim sanırım. bilemiyorum..

haydi güzel bir güne uyanınca bu yazıyı oku e mi blog, oku ki kendince dersler çıkararak dersler çıkar, ben yaşadım sen yaşama blog. kal sağlıcakla..

20 Ağustos 2010 Cuma

yalnız yaşamak tamam, ya yalnız ölmek?

neden bu kadar çabuk büyüyoruz biz, neden büyümek zorundayız? bir düşünün, daha ana rahmindeyken bir mercimek tanesinden topaç gibi bebeğe dönüştünüz, bebekten çocuk oldunuz ve bunların hepsi topu topu 3-4 senede oldu. sonra ergenliğe kadar yavaş bir büyümede kaldınız, birden yine büyüdünüz, amaçsızca! ergenliğiniz bitene kadar da büyümeye devam ettiniz...

bu zamana kadar sadece bedenen mi büyüdünüz? tabii ki hayır, beyin olarak büyüyebilmeniz için okullara gönderildiniz, kitaplar okunuz sırf büyüyebilmek için, matematik işlemleriyle boğuştunuz beyninizi geliştirebilmek için. ve işinizi hakkıyla yerine getirdiyseniz başarılı bir meslek sahibi oldunuz, yani, başa döndünüz! şimdi işinizde büyümeniz gerekecek, ama önce bir emekleyin bakalım, eminim anasının karnında multi-milyoner olanlardan değilsiniz, emeklemelisiniz. yürümenize karşı çıkacaklarını sanmam ama koşmanıza engel olacaklardır muhtemelen, sizi çekemeyen birileri mutlaka vardır, savaşmalısınız. belki en üst mevkilere ulaştınız, belki de vasat bir konumda yerinizde saydınız. olsun, her iki durumda da emekli olacaksınız ve bir bakmışsınız, puf, başka bir hayattasınız...

tabii iş hayatına atıldıktan sonra eş de bulmalısınız kendinize, evlenmelisiniz, çocuk sahibi olup onu da aynı yollardan geçirmelisiniz, acımasızca. belki de olması gerektiği şekliyle, belki de doğru olan odur, belki de ben hiç evlenemeyeceğim, evlensem bile sevdiğim insandan çocuk sahibi olamayacağım için bunları düşünüyorum, düşünmesem bile yazıyorum.

yazdıklarımın hemen hemen hepsine verdiğim bir cevabım var, yaşadıklarımdan nefret etmiyorum aksine her birini seviyorum, ama insan boşluğa düşer ya, işte o haldeyim..

evet, ben eşcinsel bir birey olarak geleceğimden endişe ediyorum, biliyorum insanlarla konuştukça rahatlayabilirim ama sanırım böyle hissetmekten de zevk alıyorum. hadi 25-30 yaşlarına kadar gayet güzel bir yaşam sürdüm, hadi diyelim 40-50 yaşına kadar da iyiydi, ama ya sonra? ya sonra ne yapacağım? yanımda sevdiğim insan olacak mı, onunla mı yaşlanacağım? çocuklarım olacak mı, onlar mı bakacaklar bana? hayır, kişisel çıkarlarımdan dolayı bunları istemiyorum, ben sadece yalnız ölmek istemiyorum. evet, hepsi bu.

çok gizli bir bilgi vardı, artık yok.

iki günde twitter manyağı oldum çıktım ben, nolcak bu işin sonu? hayır ünlülerin hayatını izlemeye bu kadar mı meraklıymışım, kendime şaştım! herkes birbirine bir şeyler yazıyor, herkes birbirine cevaplar veriyor, 'bi acayip' :D onun dışında abartıp oyun oynayan var, mesela hande yener. '-ar' sözcüğünü veriyor mesela, sonunda ya da başında '-ar' olacak, ve bu şekilde dakikalarca bu oyun oynanıyor, dedim ya 'bi acayip' hani..

bugün ablama gittim, en yakın arkadaşlarımdan birinin ablası. NLP uzmanı kendisi, kişilere yaşam koçluğu yapıyor, seans başı da iyi para kazanıyor haa, bakma sen. neyse ben de merak ediyorum, nefes terapisini nasıl yapıyorsun? dedim, demez olaydım. amanıın, diyaframa nefes aldıkça heryanım kasıldı mı benim, ölümlerden döndüm ölümlerden!! :D bakalım diğer seanslarda daha çözülebilmeyi umut ediyorum..

tabii ablamlara iftardan epey sonra gittim, haliyle de biraz geç döndüm eve, 2buçuk gibi.. tabii muhabbet koyuydu, telefona bakmak da hiç aklıma gelmedi, eve geldiğimde annem sinirden köpürüyordu! sakinleştirmeye çalıştım ama hiç oralı bile olmadı, anlattığım şeyler; nefes terapisi, ardına uyudum demem falan daha da deliye çevirdi onu. inanmadı tabii, korkmuş ama çok belli. o değil de aklına neler geldi çok merak ediyorum, kimliğimi açıkladığımdan beri daha temkinli olmam gerektiğinin farkındaydım ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası.

ha bu arada, size söylemedim dimi? biz annemle ne var ne yoksa konuştuk, tek bilinmeyen şey vardı zaten, o da cinsel kimliğim. artık her şeyi biliyor, şaşırtıcı dimi? ben de epey şaşakalmıştım açıkladıktan sonra..

bir gün yazarım size bunu ama yarın abimler gelecekler eve, dolup doluşacağız anlayacağınız! birazcık ihmal edebilirim ama çok da etmem hani, merak etmeyin:) haydi şimdi öpüyorum sizi yavrucaklar, sağlıcakla kalın!

18 Ağustos 2010 Çarşamba

twitter

twitter hesabı aldım ama saçmalık, yani benim adıma. zaten facebook varken, orda da düşüncelerini paylaşabilirken, nedendir bi de twitter? 140 karakterle sınırlanınca yazdıkların, çok mu mutlu oluyorsun ey insan oğlu?

hayır, tamam gelmeyin üstüme. bence de güzel olabilecek bir şey, ama beni kendi kimliğimle tatmin etmedi. başka bir adla, başka bir hesap alsaydım daha kolay olurdu benim adıma, inan. sonuçta blog okadar da zırt pırt yazılacak bir yer değil benim gözümde, ama twitter'ın amacı bu. öyle değil mi?

hayal kırıklığına uğradım kendi adıma ve derhal glaskas adı altında bir hesap almayı planlıyorum, kimse okumasa bile kendi kendime konuşurum ben de, ne var yani!

not: yeni bir yazı girmek istemedim, yan tarafa da eklerim zaten yakında ama burdan duyurayım: http://twitter.com/glaskass benim twitter'ım, haberiniz ola! ;)

Geri dönüş yazı(m)sı.

yazmalı mı onca ara vermişken, yazmalı mı aradan geçen zamanda onca şey yaşanmışken? ah bilemiyorum, şubattan beri düşünüyorum; yazmalı mı yazmamalı mı? yaşadığım onca şeyi nasıl açıklayacağım, hiç bilmiyorum ama sanırım yazmaya karar verdim. yazmalıyım, yazarak içimi rahatlatmalıyım, evet istediğim yalnızca bu..

geçmişle ilgili yazıları etiketleyerek yazacağım, şuan aldım bu kararı. peki ne yazmalı şimdi?

yazmayı çok özlediğimle başlayabilirim, istanbul'da hayat çok yoğun akıp giderken, hele de yurttaki o ortamda böyle bir bloga yazı yazmak delilik olurdu. yakalanma riski var bi kere, göze alabildim mi? hayır. yazma eylemini kendi çapımda da yapabilirim tabii, ama ben sizi özledim, burdaki dostlarımı. muhabbet ettikleri
mizden kaçı kaldı bilmiyorum ama, ben eski günlerimi özledim.

aslında dün yazacaktım böyle bir yazıyı, sabahın 6.17sinde bilgisayarı açmak için çaba sarfettim ama açılsa da düzgün çalışmadı kendisi, beni sinir ettiğiyle kaldı. yazmama engel olabildi mi? tabii ki hayır! sabah 6.30 sularında bir başladım yazmaya, tam 7sayfa yazmışım, ben bile farkında olmadan... günü gelir paylaşırım belki onları da ama, öncelikle tadını çıkarayım blog aleminin. :))

çok özlemişim burayı!

27 Aralık 2009 Pazar

taksimdeki o zat. o artık benim zat'ım.

arkadaşlar yeni yeni haberlerim var size ama öncelikle normal haberlerimden bahsedeyim:)

öncelikle yılbaşında fasıldayız ve o da gelip şereflendiriyor bizi:) gizem geldi istanbul'a, güldük eğlendik, kahvaltı ettik, donumuza kadar ıslandık.. bi haftasonra gelseydi o'nla tanışabilirdi ama kısmet işte, daha sonra da tanışabilirler:)) 23ündeki viyolonsel koneri müthiş geçti, ayrıntıları zaten aşağıda paylaşacağım:) fransızca sınavımı kopyayla halledip ingilizce sınavımı da orta halli geçirdim. hayatım şimdilik bu yönde, diğer kısmınaysa artık geçebilirim sanırım:))

öncelikle efendim, artık umudu kestiğim taksimdeki zat ile salı günü jeon sırasında karşılaştık, gerçekten film gibi bi öykümüz var.. arkadaşlar jeton alacaklardı ve bende olmasına rağmen ben de indim onlarla, yan tarafta duruyordum, sonra o'nu gördüm, selamlaşır gider diye kafamı öne eğdim, sonra kaldırdım selam vermek için ama benm yanıma geliyordu, yanındaki insanla birlikte.. epey bi sohbet ettik, hayatın nasıl olduğundan bahsettik, sınavlara çalışmadığımızdan falan ve uzun zamandır görüşemediğimizden.. "hep buralardayım" dedi, ben de aynı şeyi söyledik ve gülüştük.. yukarı doğru çıkarken merak ettiğim soruları sordum, yurtta kalıyormuş mecidiyeköyde(aynı semtteyiz yani:), yurtlarının giriş saati 8buçuk olduğundan "biliyorsun benim tarzım değil ama olsun" dedi, o an şaşırdım işte:) genetik bölümünde okuyormuş, izmirliymiş.. epeyce konuştuk ama yanındaki sınıf arkadaşı sadece bizi dinledi, arada güldü eğlenceli bir sohbetti yani:)) sonra tam ben bişeyden bahsediyorum, "gözünde leke var" dedi aniden. durdum, kalakaldım, sonra baktım onda da var "ee sende de var" dedim. yanındaki arkadaşını gülme aldı, "napıyorsunuz ya siz" dedi ama bunu derken nasıl gülüyor bize:D biz de güldük tabii, sonra ben bakış attım o'na, "neyse artık kaçayım ben" dedim, o sırada arkadaşı "saçlarında da epey beyaz varmış" dedi gülerek, ben de "ne var bunda seninde kirpiklerin uzun:D" dedim ve yanlarından ayrıldım, güzel bir gündü hani..

çarşamba günü yine jeton sırasındaydım ama sıranın bana gelmesine rağmen jeton almamakta ısrar ediyodum, belki görürüm diye.. o sırada bu sefer tek başına kapıdan çıktı, doğruca yanıma geldi, neler yaptığımızdan bahsettik, hayatın nasıl geçtiğinden.. neden sonra o akşam konser olduğunu hatırladım, elimde de bi bilet fazlam vardı, "bu gece işin var mı" diye sordum, "yok" dedi, "akşama konser var da gelmek ister misin" dedim, "gelirim tabii, kaçta?"diye sordu, "8de başlıyor, yurttan izin alabilecek misin?" dedim, "alırım sorun olmaz" dedi, telefonlarımızı alıştık, akşam 7gibi taksimde buluşma kararı aldık. sonraki konuşmalarımızda duydum ki telefon numaramı yazarken önce eli titremiş sonrasında da titreme ayaklarına kadar inmiş:))

akşam biraz bekletmelerden sonra buluşabildik, onu denizle tanıştırdım, deniz her ne kadar buluşmadan önce "yanında çok konuşmayacağım, seni rencide etmeyeceğim" dese de o'nu gördüğü gibi konuşmaya başladı:D tanıştırdım işte çocukluk arkadaşım deniz dedim, "biz 7.sınıftan beri birlikteyiz, onun annesiyle benm babam ilkokuldan arkadaş, babam dayısının kankası" gibi olmadık şeyler zırvaladı ve inanır mısınız 15 dakika boyunca istiklalde aynı hızda konuştu:D ben güldükçe güldüm ama nasıl gülmek! bırak da biz konuşalım dimi deniz, ama yook izin vermedi bile:D yavrum ya!

neyse alper'in de gelmesiyle konser salonuna girdik, o hemen yanımda oturuyordu. itiraf etmeliyim sadece viyolonsel çekilmiyor, elbette müthiş sesi var ve ramon jaffé de çok iyi bir sanatçı ama bir yere kadar. senfoni konserini her şekilde tercih ederim hani:D adam viyolonselle flamengo çaldı ya, orda koptum zaten hayattan. bana ispanyollarla bağlantılı her ne derseniz deyin size hayran olurum o an:D konser bitti yemek yemeğe gittik 'yemek kulübü'ne, ardına metroyla mecidiyeköye gittik ve o an başbaşa kaldık. denizlerden metroda ayrılırken o yanımdaydı ve öyle bir durumdu ki sanki birlikte evimize gidiyorduk, bunu ona da söyledim o an, "bizim evimiz dimi?" dedi, evet dedim, güldü eşşek:) sonra ilk ne zaman birbirimizi farkettiğimizden bahsettik, o okulda gördüğünü sanıyormuş, dedim "o öyle değiil, istiklaldeki günü asla unutamam!" ona daha da geçmişinden bahsettim, o gün izmirden geldiği için ağladığı bir günmüş, özel bir gün yani. son olarak "seninle yanyana yürümek güzel" dedi, "yanında olmak güzel" dedim sonra ayrılık vakti geldi ve sıkıca sarılıp ayrıldık..

perşembe günü de birlikteydik aslında, sabahtan görüştük, konuştuk, akşamı kütüphanede ders çalıştık ama erken kalkmak zorundaydık, malum yurda giriş saati çok erken.. cuma günü film gösterimi vardı, birlikte katıldık. omzumda uyudu bütün gece, ben de onun kafasında :)) ilk kez elele tutuştuk, herkesin içinde öyle şeyleri yapmak çok heyecanlıymış gerçekten:))

siz insanları bilgilendirmek istedim, güzel bir birlikteliğim var sanırım.. bu zamana kadar yanımda olan herkese teşekkürler, şuan şaka gibi geliyor bana, hayallerimi yaşıyorum çünkü. hayallerimdeki birlikteliği.. Allah nazarlardan saklasın da bişey olmasın hani:)) şimdi kaçmam gerek canlar, mutlaka yazacağım yeniden ama bu akşam görüşebilmem için gitmem gerek şuan:D haydi kendinize çok iyi bakınız! seviyorum hepinizi..:))

14 Aralık 2009 Pazartesi

kendi içinde düşünen insan yumağı.

hayatımda radikal değişikliklerin zamanı geldi gibi, ne bileyim anlamadım ama şuan bu kararı aldım kendi kendime.. yazmayı planladığım o kadar çok şey var ki hangisiyle başlasam bilmem.

öncelikle yakın zamanda açıkladığım birisinin de biseksüel olduğunu öğrendim, kendisi bir bayan. ne olur sormayın kim diye, kendisi bilinmek istemez bence. hiç beklemediğim birinin öyle çıkması hem şaşırttıhem de geçen gün biseksüel'e söylediğim gibi insanlardan korkmaya gerek olmadığını bir kere daha kanıtladı, çok mutlu oldum kendisinin iç yüzünü gördüğüme.:))

yılbaşında fasıl yapma hesabımız var, bilmiyorum tutar mı ama gayet karmaşık bi grup olucaz, eğlenilir bence ama, aması var işte. bilmiyorum, güzel olur umarım...

ayrıca domuz gribi vak'asıyla karşı karşıyayım sanırım, dün eve geldim bugün okula gitmedim yarınıysa Allah bilir artık. öksürüyorum, halsizlik had saffada ve bir kaç belirti daha mevcut, ancak ateşim yok, o sebeplen domuz gribi değilimdir ama bilemiyorum da... 55saatlik devamsızlık hakkımın 12sini şu iki günde kullanıyorum ya ona yanıyorum şuanda, bu akşam yurda gitsem mi ya? bilemiyorum ki hiç. öff, içim kararıyor ama iştee...

buldum! evde fazla kaldım ben, dün evdeydim bugün de burdayım, bastı bana kapalı mekan! iyi oldu bunları keşfetmem ya, ohh.

bu haftasonu gizem geliyor istanbul'a, her ne kadar öküzlük yapmış olsam da gelmesine mutlu oluyorum lan. bir hafta sonrasında gelmesini tercih etsem de bunu henüz ona söylemedim tabii:)

23ünde viyolonsel konserine gidicem, 24ünde fransızca finalim var, 25inde cumulative sınavım var. Allah'ım! önüm çok kapalı sanırım, karamsarım bu bakımdan. ayrıca yurtta da çok suskunum, kafam karışık çünkü. kendimle çelişiyorum, feci durumdayım. sebebi de tıpta okuyan eski sevgilimin eşcinselliği psikolojik bir şey olduğuna inanması. bana "ahh, ben seni çok üzdüm dimiiğğ?" dedi ya, nasıl bir bakış açısı olduğunu o an anladım, yazık dedim, söylediğim için de sanırım kendime kızdım.

radikal değişikliklerse rahatlamak istiyorum artık, "homofobik" arkadaşıma en geçen gün sinirim artıyor, bir insanın hayatında her daim cinsel şeyler olmamalı, her espride onu anlamamalı, iğrenç bir şey olduğunda da "ibne, gay" sıfatlarını yapıştırmamalı. ümraniye gibi biyerde yetişen biri için aslında normal olsa gerek, ne bileyim ben de gayet kapalı bir yerden çıktım ama izole yaşadığımı düşünüyorum. ha, türk kültürünü hala daha üstümde hissediyorum, baskı kurmuyor değil, yer yer "eşcinsel olmasaydım ... olurdu" demiyor değilim, her şey gelebilir o boşluğa. sanırım hala daha kendimi kabullenemedim, kabullenememek de değil aslında, çevrenin öğrenmesi sonucunda oluşacak tepkilerden korkuyorum, hala daha bunlarla boğuşuyorum, ne acı.

kendimi aşmak istiyorum dedim ya, bakıyorum değişmişim gerçekten. kapitalist sisteme kötü bakan ben, geçen gün istiklal'de starbucks'tan kahve alıp yürüdüm, tek istediğim kendimi aşmak idi. çünkü her gördüğümde ıyy gözüyle bakıyordum, Allah'ın cezaları diyodum. ne alaka dimi? kendime bu yüzden sinirlenip al ve yürü dedim ki yaptım da bunu. sırf üstün olmadığımı ya da onların üstün olmadığını kendime ispat etmek için, kalıplarımdan kurtulabilmek için yaptım.

2hafta önce de metroda osmanla birlikte oturduk, herkesin ayakla bastığı yere çömeldik, bağdaş kurduk ve oturduk. bunu da aşabilmek için yaptık, ne diye sınırlıyoruz ki kendimizi? sokakta sarhoş olmadan da bağıra bağıra şarkı söyleyebilir bence insan, sınır koymamalı kendisine. başkalarını rahatsız etmemeli tabii ama çok da kısmamalı yahu, gülmek istiyorsa gülmeli. nedir yani?

sömest tatilimiz 22gün falanmış, kendimi aşabilmek için o sıralar kafe pi'de çalışmayı planlıyorum, kendime güvenebilir miyim bilmem ama yapmak istiyorum bunu. çalışmak istiyorum, çalışabileceğimi kendime ispatlamak istiyorum...